Geçmişten Günümüze; Bunları Biliyor musunuz? Bölüm – 3

Geçmişten Günümüze; Bunları Biliyor musunuz? Bölüm –  3

İnsanlık tarihinin yıllardır var olan ihtiyaçları şekil değiştirerek benzer ihtiyaçlarla günümüze kadar gelmektedir. Ve ne tesadüftür ki yıllar önce bulunan çözümler bazı şekil değişiklikleri ile hala bu ihtiyaçlar için çözüm olmaktadır. Bu yazımızda insanlık tarihinin önemli iki buluşu asiprin ve güneş kreminden bahsediyor olacağız. Ayrıca anavatanından binlerce km ötede bir şekilde kendilerine yaşam alanı bulan 4 su aygırının sadece 30 yıl içerisinde ne kadar büyük bir popülasyon haline geldiğini kısaca anlatacağız.

Aspirin

Dünya ilaç piyasasına 1899 yılında mucize bir ilaç olarak lanse edilen Aspirin’in kökeni aslında bundan tam 2500 yıl öncesine dayanmaktadır. İnsanlar günümüzden 2500 yıl önce, spiraea maddesi içeren, söğüt, mersin gibi ağaç ve çalılardan elde edilen, kabuk ve dalların çiğnenmesinin ağrıları azalttığı ve hatta ateşi düşürdüğünü keşfettiler. Ardından Asurlu, Sümerli ve daha sonra Mısırlı doktorlar, mersin ve söğüt ağacı kabuğunun romatizmal hastalıklara karşı etkili olduğunu buldular. Hipokrat bile bu iki ağaçtan elde edilen kabuğun ve yapraklarının ateş ve ağrılara çözüm olarak kabul etmişti.

Edward Stone isimli İngiliz din adamı, 1700’lü yılların ortalarında spiraea maddesini toz haline getirmeyi başardı. Bu toz ile bağ ağrısı ve benzer diğer rahatsızlıkları iyileştirmeyi başarmıştı. Yaklaşık 100 yıl sonra Fransız eczacı Henri Leroux spiraea maddesini izole ederek aside dönüştürdü. Ancak etken madde çok güçlüydü ve hastalarda mide bulantısı ve kusmaya neden olmaktaydı. 1800’lü yılların sonunda Alman bilim insanları; bu asidi daha hafif bir kimyasala dönüştürmeyi başararak lisansını aldılar ve bu ürüne “Aspirin” adını verdiler. Bu buluşun sahibi Felix Hoffman ve Arthur Eichengrun isimli mucitler, aldıkları lisansı Bayer firmasına sattılar. Bayer ise 1915 yılı ile birlikte; adet kramplarından diş ağrılarına kadar önerilen harika bir ilaca dönüştürerek piyasaya sundular.

Güneş Kremi

Yaz aylarının kurtarıcısı güneş kremlerinin geçmişine baktığımızda bundan yaklaşık 85 yıl öncesine dayandığını görmekteyiz. Peki insanlar tarih boyunca güneşin zararlı ışınlarından kendilerini nasıl korudular? Elbette güneş ışınları bundan yüzyıllar önce de bu kadar güçlüydü. İnsanlığın atası güneş yanığının acısını hafifletmek için ellerinde olan tek kaynağı; bitkileri kullandılar. Eski Mısır’da pirinç kepeği, yasemin çiçeği ve acı bakladan elde ettikleri karışımı kullandılar. Bu karışım Eski Mısır için en popüler karışımdı. Güneşin dünyamıza daha dik geldiği Afrika kıtasında ise kullanım bölgeden bölgeye değişmektedir. Burma’da kadınların thanaka adı verdikleri elma ve ağacının kabuğundan yapılan bir krem kullanırken, Namibya’da ise günümüzde buradaki yerli halk tarafından kozmetik amaçlı hala kullanılan, tereyağı gibi hayvansal yağlardan ve kırmızı hardaldan yapılan otjize adını verdikleri kremi kullanmaktalardı. Antik Yunanda ise hemen hemen hayatın her alanında kullanılan zeytinyağı, güneşten korunmak için kullanılan en yaygın yöntemdi.

1801 yılında UV ışını keşfedildiğinde insanların güneş yanıklarının nedeni olduğu bilinmiyordu. İlk ticari krem ise UV ışını keşfedildikten 135 yıl sonra; Avusturyalı bilim insanı Otto Veiel tarafından bulunarak ticari lisansı alındı.

Kolombiya’nın Su Aygırları

“Kokainin Kralı” olarak tanınan suç örgütü lideri; Pablo ESCOBAR, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kokainin %80’ini tek başına sağlıyordu. Bu hacim ona henüz 30’lu yaşlarda inanılmaz bir servetin sahibi olma imkânı sunmuştu. Araba yarışçılığından, pilotluğa birçok merakı olan Escobar Kolombiya’da yaşadığı malikâne içerisine dev bir hayvanat bahçesi yaptırarak dünyanın dört bir yanından çeşitli hayvanları toplamıştı. Bu dev hayvanat bahçesinin içerisinde 4 tane de su aygırı bulunmaktaydı.

Pablo Escobar’ın öldürülmesinin ardından Kolombiya Hükümeti bu bahçe içerisinde yer alan hayvanları sahiplenerek; ülkenin dört bir yanındaki hayvanat bahçesi ve tabiat parkları gibi uygun alanlara dağıtımını yaptı. Yalnızca 4 su aygırı hariç. Gerek büyüklükleri gerek nakliyede yaşanılacak sorunlar nedeni ile kendi hallerine bırakılan bu su aygırları; Escobar’ın ölümünden bugüne kadar geçen 30 yılda hızla üreyerek 200 ün üzerinde bir sayıya ulaştılar. Üstelik bu popülasyonun yaşadığı bölgede su aygırları için tehlike oluşturabilecek herhangi bir yırtıcı hayvan varlığı olmadığı için sayıları gittikçe arttığı gözlemlenmektedir. Ayrıca su aygırlarının yaşam alanı çiftliğin bulunduğu yerden yaklaşık 350 km öteye kadar uzamıştır. Sevimli görünüşlerine rağmen Afrika’da en fazla insan ölümüne neden olan hayvan olarak bilinen su aygırlarının; Kolombiya’da bugüne kadar herhangi bir insan ölümüne neden olmamaları en büyük tesellidir.

Geçmişten Günümüze; Bunları Biliyor musunuz? Bölüm – 3

Geçmişten Günümüze; Bunları Biliyor musunuz? Bölüm – 2 adlı yazımızı okumak için tıklayınız

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir