Özgürlük yürüyüşü – Selma Filmi
Özgürlük yürüyüşü – Selma Filmi
Geçtiğimiz yıllarda isminden sıkça söz ettirmiştir. Aynı zamanda beş dalda Oscar Ödülüne aday olmaya hak kazanmıştır. Özgürlük yürüyüşü-Selma filmi; 1960 yılında Amerika’da özgür görünen siyahilerin aslında devam eden esaretlerinin başka bir boyutuna odaklanmıştır.
En iyi film dalında da Oscar’a aday olan Özgürlük Yürüyüşü – Selma; hala çeşitli şekillerde ırkçılığa maruz kalan siyahilerin 1960 yılında Amerika’da Martin Luther King’in önderliğinde verdikleri uzun yıllara yayılan bu büyük mücadeleyi konu almıştır. Mücadelenin bir parçası olan oy hakkının tanınması adına yapılan özgürlük yürüyüşüne; ve bu yürüyüşün sonucunda verilen kayıplara, polis tarafından uygulanan orantısız şiddete odaklanıyor. Film oy kullanma dolayısıyla kendini temsil edecek kişileri seçme hakkını; ne olursa olsun kazanmak isteyen siyahi halkın verdikleri yoğun mücadele sonucunda Başkan Johnson’ın geri adım atışını ve kazanılan bu büyük zaferi başarılı bir şekilde anlatan bir film olmayı başarmıştır. Verileni kabul etmeyip direnen insanların, kendi tarihini yazışına tanık olma imkanı sunmuştur.
Peki bu filmin konusu nedir?
Özgürlük Yürüyüşü- Selma filmi; Martin Luther King’in bir cümlesi ile başlamıştır: “Bir hayalim var”.
Filmde Gandhi’nin pasif direniş yolunu seçen Martin Luther King’in; Selma kentinde başlayan ve sahip oldukları oy hakkını; seçmen kağıdının onaylanmaması sebebiyle oy kullanamayan siyahilerin bu duruma son vermek için yaptıkları barışçıl yürüyüşü; polis güçlerinin provoke edeceğini biliyor olması, kartlarını buna göre oynaması ve sesimizi duyurmak için “bize drama gerekiyor.” düşüncesinin dile getirmesi yüzünden başlamıştır. 7 martta yaşanan kanlı Pazar olayıyla ilgili; kendi insanlarını ateşe attığına dair bir tablo çiziliyor gibi görünür. Filmin ilerleyen dakikalarındaysa King’in; 9 Martta içinde destek amaçlı gelen beyazların da bulunduğu oldukça kalabalık bir kitleyi; olası tehlikelere karşı Emund Petrus köprüsünde geri çevirmesi bu algıyı kırıyor. Bu noktada belki de filmin takındığı tavra, olayları izleyicinin yorumuna bırakan dürüst bir tavır demek doğru olabilir.
Yönetmen Ve Oyuncular
Yönetmen koltuğunda daha önce siyahilerin hip hop kültürü ile ilgili belgesel çalışmaları yapmış; ve bu kültür içerisinde kadın duruşunu incelemiş Ava DuVernay var. Belgesel geçmişinin olması, gerçek bir olaya ve tarihi kişiliklere dayanan filmin; belgesel tekniğine yakın öğeler taşımasına ve bu sayede filmin inandırıcılığının artmasına sebep olmuş denilebilir.
Martin Luther King rolünde izleyeceğiniz David Oyelowo, King’in halka yaptığı ve tarihe geçen bu önemli konuşmalarda takındığı tavrı, tonlamalarını oldukça başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş olduğunu izlemekteyiz.
Filmdeki kısa rolüne rağmen dikkat çeken performanslardan biri ise Alabama’da eyalet valiliği yapan ve siyahilerin oy kullanmasına karşı sergilediği sert tutumundan geri adım atmayan George Wallace’ i canlandıran Tim Roth olmuştur.
Herkesin bildiği, 50 yıl önce gerçekleşmiş bu özgürlük mücadelesini beyazperdeye aktarmak; seyirciye o dönemi geçirmek bir hayli zor. Filmde kullanılan birçok ayrıntı vardır. Örneğin; birlik olunan sahnelerde kullanılan sıcak renkler ya da Martin Luther King’in; çaresiz hissettiği anlarda kullanılan dramatik ışık seçimleriyle de hikayeyi izleyiciye geçirebilmeyi başarmıştır. Başarılı kostüm ve mekan kullanımlarıyla dönemi ve şartlarını izleyiciye geçirmeyi başarmışlardır.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!