Osmanlıda Kadılık -2

Osmanlı İmparatorluğu ‘nda Kadılık Sistemi

İslam tarihinde devlet yapısı içinde verilmiş olan bir mevki makamın adı olan kadılık görev olarak Şeriat hükümlerini fıkıh a göre uygulamaktaydı eğer devlet reisi bu konuda ehil ise kaza denilen yargı yetkisi kendisine de tanınmıştır. Peygamber (s.a.v) ve Raşid halifeler devrinde bu sistem uygulamaktaydı. İlerleyen dönemlerde Halifeye bağlı olarak bu görevi kadılar üstlenmiştir.

Osmanlıda Kadılık ile ilgili ilk kayıtlar Osman Gazi döneminde Dursun Fakih ’in Bilecik ’e kadı olarak atanması olarak kayıtlara geçmiştir.

Kadı Nedir?

Osmanlıda Kadılık -4

Devlettin merkeziyetçiliğinin sağlanmasında temel taşlarından birisidir. Osmanlıda yürütme ve yargı işlerinin ayrılığını gösterirken beylerbeyi ve Subaşıların bölgede ki tek idareci olmalarının önüne geçmiştir. Genel olarak görevleri merkezden gönderilen emirlerin halka ulaştırılması yargının sağlanması, nikâh işleri, vakıf kurulumları ve idaresi onay işlemleri, kendi çalışma alanındaki görevliler hakkında merkeze rapor düzenler, belediye başkanlığı yaparlar, sözleşmeleri onaylar ayrıca halkın isteklerini divana iletirlerdi. Devletin içinde özgün bir yeri bulunan kadılar adli ve mülkiye görevlisi olarak görevlerini yürütürken geçmiş zamanlardaki İslam devletlerindeki örneklerine göre Osmanlıda çok daha geniş bir yetki alanına sahiptir.

Osmanlıda kadılık tayin atamaları ilk dönemlerde İslam ülkelerinde ki usule göre yapılmış olup tanınmış kişiler atanmaktaydı ve bu görevleri için bir ücret almamaktaydı. Yıldırım Beyazıt döneminden itibaren ise bu uygulama İdari yönetim için subaşı adli yönetim içinse kadılık atamasıyla gerçekleşmekteydi ve kadılar mahkeme harçlarından kendi ve mahkeme çalışanlarının maaşlarını alırdı.

Kadıların Temel İşlev ve Görevleri Nelerdir?

Osmanlıda Kadılık -3

Şer’i mahkemelerde şer’i ve hukuki bütün meseleler Hanefi mezhebi usulü üzerinden çözümlenirdi kadılarda ağırlıkla bu mezhep Bera üyelerinden oluşurdu. Hanefi fıkhı üzerine hal ve fasıl edilen şer’i ve hukuki davalar reaya yani halkın talebi doğrultusunda kadıya hükümlerini Şafii, Maliki, Hanbeli ve diğer mezheplere göre görüş bildirmesi isteme hakkına sahipti. Gayri Müslümler için Hıristiyan haçı, Museviler için Tevrat ı öptürerek yemin ettirirlerdi.

Şer’i mahkemeler Osmanlı Devleti’nin başlangıcından itibaren medenî hukuk ve ceza davalarına bakmak salâhiyetine haiz idi. Her kaza merkezinde bir şeriat mahkemesi bulunuyor ve bunların başında birer kadı görev yapıyordu. Büyük kaza ve şehirlerde davalara bakmak için mahkeme binaları tahsis edilirken, bulunmayan yerlerde davalar kadının ikamet ettiği evde veya camide görülüyordu. Görev süreleri konusunda değişik kaynaklarda farklı bilgiler bulunan kadıların bir kaynağa göre 1 sene görev yapıp merkeze döndükleri daha sonra atamaya göre gideceği yer belli olmaktaydı başka bir kaynağa göre ise 20 ay görev yapmaktadırlar.

Şer ’iyye sicillerinde, sancak ve kaza kadılarının ne kadar geniş bir yetkiye sahip olduklarını, hemen hemen her konuda bir karar mercii ve sorumluluk sahibi olduğunu görmekteyiz. Halk arasında ortaya çıkan adli davaların görülmesinin yanı sıra, örneğin; yaralama olaylarında suçlunun bulunarak cezalandırılması, katillerin yakalanması, öldürülen kişinin diyetinin tespiti ve alınması, vefat eden kişinin terekesinin tespit edilerek varislerine dağıtılması gibi konularda. Hukuk alanında, cami ve mescitlerin imam ve hatip ve mütevelli tayini, kayyım, müderris ataması, tekke, zaviye ve medrese gibi kurumların mütevellisinin ve diğer görevlilerinin tayini, vakıflarda uygulamada ortaya çıkan mütevellilik anlaşmazlıklarının çözümü. Sancağa atanan mutasarrıfın gelinceye kadar yerine vekilin göreve başlatılması ve bu işin takibi. İdari alanda, bulundukları sancak ve kazalarda meydana gelen eşkıyaların takibi, yakalanması ve suçluların cezalandırılması, askerden kaçan ve mukabilinde eşkıyalık yapanları tespit ederek orduya teslim edilmesi. Askeri seferler zamanında asker toplanması ve bunların isimlerinin tespiti, sefere çıkan asker için kumanya temin edilmesi ve sefer için binek hayvan temini gibi ve her alandaki vergilerin tahsil edilmesi, çarşı ve pazarda satılan malların fiyatının belirlenmesi ve fahiş fiyata satılmasını engelleme, işletilmesi gereken toprak ve arazilerin tımar tevcihi, tedavülde bulunan paraların kur ayarının takibi ve bunda olabilecek yolsuzlukları engelleme gibi mali alanda daha pek çok sayabileceğimiz hususta görev ve sorumlulukları olmuştur.

Sadrazamlık görevi atanmasında bile herhangi bir tahsil aranmazken tahsilsiz kadı olunmazdı. Kadılık atamalarında medrese öğreniminde en üst seviyeye yükselip tamamlayan danişmendler yani şimdiki adıyla Asistanlar ilk önce alt seviyedeki medreselere müderris olarak yani profesör olarak atanıyordu. Sonra sahnı seman gibi üst medreselere atanıyordu. Buradan sonra kadılık için müracat ederlerse, adaylar bir seçimle beşer kişi olmak üzere stajyer olarak mevleviyet denen eyalet kadılıklarına gönderilir, 5 yıllık stajdan sonra İstanbul a dönerlerdi. Eğer aday, Rumeli yakasında görev istiyorsa Rumeli kazaskerliği, Anadolu yakasında görev istiyorsa Anadolu kazaskerliği dairelerine başvurur, tayin sırası için adı matlab denilen deftere yazılırdı. 1 sene adaylıktan sonra en alt kademelerdeki kazalardan birinin kadılığına atanabilirdi.

Kadıların Rütbeleri

Osmanlıda Kadılık -5

Kadıların maaş ve rütbelerin değişiklik göstermekteydi. Bunlar derece sırasına göre şu şekilde sıralanmaktadır.

  1. Rumeli Kazaskerliği: Mevleviyet kadılıklarının en yüksek derecesi idi.
  2. Anadolu Kazaskerliği.
  3. İstanbul Kadılığı: Kendisine “İstanbul Mollası” da denirdi. Taht Kadılıklarının en yükseği idi. Bazen Divân toplantılarına da katılırdı.
  4. Harameyn Mevleviyeti: Mekke ve Medine kadılığı demekti.
  5. Bilad-i Hamse Mevleviyeti: Edirne, Bursa, Şam, Mısır Filibe mevleviyet kadılıklarıdır.
  6. Mahreç Mevleviyeti: Kandiye, Halep, Eyüp, Selanik, Yenişehir, Galata, Sofya, Trabzon, Girit kadılıklarıdır.
  7. Devriye Mevleviyetidir: Bağdat, Antep, Bosna, Erzurum, Maraşs Trablusgarb, Beyrut, Diyarbakır, Rusçuk, Adana, Çankırı, Van kadılıkları.
  8. Paye-i Mücerrede Sahipleri İzmir ve Edirne kadılıkları.

Kaza kadılıklarına gelince: Kaza kadılıklarının en yüksek derecesine Sitte veya Eşref-i Kuzât veya yüz elli akçeli kadılık denirdi. Kaza kadılıklar iki gruba ayrılıyordu.

  • Rumeli Kaza Kadılıkları: Cinad, Eğri, İnebahtı, Salise, Saniye, Rabia, Hamise, Karibi, A’la, Sitte-Mısır.
  • Anadolu Kaza Kadılıkları: Tasia, Samine, Sabia, Sadise, Hamise, Rabia, Salise, Saniye, Musul ve Sitte-Mısır.

Bunların dışında fevkalâde hallerde memleketin asayişini temin için toprak kadıları adıyla seyyar kadılar, dava ve şikâyetleri dinlemek üzere merkezden görevlendirilen Mahayif Müfettişleri de mevcuttu. Bu görev yerleri ve derecelerine yani rütbelerine göre maaşları da değişikliğe uğramaktaydı. 200 kadar günümüzde arşivlerde Şer’ iye sicili bulunmaktadır.

Kadıların görevlerini sürdürürken uyması gereken kurallar ise kısaca; kadı, taraflar arasında dil, ırk farkı gözetmeksizin adalet ve hakkaniyetle karar vermelidir. Böylece kadı taraflardan birinin Müslüman, diğerinin gayr-i müslim olmasında veya biri avam, biri fakir, biri zengin olsun fark etmez, kararları adalete uygun olarak verirdi. Biz bunun en güzel misalini devrin sultanı Fatih’in, diğerinin bir Rum mimar olan Sinan-ı Atikle mu-hakemesinde görüyoruz. Kadı Hızır Çelebi, Fatih’in elinin kesilmesine karar verir. Bu meselede ne kadı karar verirken tedirginlik geçirir, ne de Fatih kadıya kızıp azleder. Hatta kadıyı görevinden azletmek şöyle dursun karara dahi itiraz etmez. Elinin kesilmesi için kolunu uzatır. İşte bu misal dahi Osmanlı devletinin dolayısı ile İslâm adaletinin hakkaniyetini gözler önüne serer.

Osmanlı adlî teşkilâtında zulüm yapacak olan kadıyı, halkın Divân-ı Hümâyûn’a şikayet etme hakkı vardır. Kadı, her iki taraftan hiçbirinin hediyesini kabul etmemelidir. Taraflardan hiçbirinin davet ve ziyafetine gitmemelidir. Kadı, vazife ve selâhiyet sınırlarına dikkat etmelidir. İhtiyaç duyulduğunda ise ehliyetli şahıslardan hukuki mütalâa ve fetva istemeli onlara danışmalıdır. Kadıların en önemli vazifelerinden birisi de davayı sürüncemede bırakmamasıdır.

Osmanlı Devleti’nde kadılık 1839 Gülhane Fermanı’nın kabulü ile yavaş yavaş tarih sahnesinde yerini nizami mahkemelere bırakmaya başlamış ve nihayetinde 1924 yılında kabul edilen 169 sayılı Mehakimi Şer’iyenin İlgasına ve Mehakim Teşkilatına Ait Ahkamı Muaddil Kanun ile tamamen kaldırılmıştır.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir